Sözde “Kardeş Aile”, Özde Kalleş Projesi

Sözde “Kardeş Aile”, Özde Kalleş Projesi

Doğu Türkistan’daki ceza kampları ile ilgili son 4 yıldır BM ve diğer kuruluşların 900,000 ile 1 milyon 800 bin) kişinin tutulduğuna dair tahminleri hiçbir şekilde revize edilmedi. Çin ise bu süreçte Doğu Türkistan'dan gelecek bilgiler üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdı. Kamplarla ilgili kendi yayımladığı veriler dışında hiçbir şey bulunamıyor ve meseleye hep varsayımlar üzerinden yaklaşılıyor. Ki bu da, durumun vahameti ne boyutta olduğunu yansıtıyor aslında.

İnsanlık dışı muameleye maruz kalan Müslüman Uygurlar, hapis ve Toplama Kampları vasıtasıyla diğer Türk ve İslam dünyasından izole bir şekilde uzak tutulmaya çalışılıyor.

Uluslararası İnsan hakları grupları bu tesislerin, Gulag ve Nazi varı “Toplama kampları” olduğu görüşünde hem fikir. Birleşmiş Milletlerin (BM) eski verilerine karşın, Çin’in “Xinjiang’da istihdam güvencesi” adlı beyaz kapaklı Kitap / Raporunda ise, 2016’dan beri yaklaşık 8 milyon insanın İşgalci Çin hükümeti tarafından namı diğer “yeniden eğitim merkezleri" denilen Toplama Kamplarında dönüşümlü olarak alıkonulduğunu doğrulanıyor.


Neden tutuklandılar peki?

Gerekçeleri neydi?

Hanımların başını örtmesi, uzun kıyafet giymesi, erkeklerin sakal ve bıyık bırakması, Kur’an-ı Kerim okuması, namaz kılması, hacca gitmesi, oruç tutması, hayır ihsanda bulunması veya zekât vermesi, bilhassa dini vecibelerini yerine getirmesi, en önemlisi de Müslüman Türk olmalarıydı!

İşgal Hükümeti, “Terörizm ve aşırılıkla mücadele” siyasetinin altını doldurmak için, Uygurlar “Dinden zehirlenmişler!” safsatasını ortaya koydu. Güya “Tedavi ediyoruz” bahanesiyle Toplama Kampları kurup insanları içeri attılar. Sonra “Eğitimini bitirdi, bunları topluma kazandırmak lazım! işe yerleştiriyoruz” denilip fabrikalarda köle gibi çalıştırmaya başladı. Bir kısmı Kimyasal deneylerde, laboratuvarlarda kobay olarak kullanıldı. Belli bir kısmı ise Canlı organ deposu olarak hapishanelerde bekletiliyor.

Nasıl bir sonuca yol açtı?

Bu durum tutsakların geride bıraktığı aile yapısını etkiledi. Hanımları kocasız, masum çocukları Babasız kaldı. Sahiplenecek akrabaları olmayan veya kalmayan, yine Çin verilerine göre sayıları yarım milyondan fazla öksüz çocuklar, Çin rejimi tarafından Çinlileştirilmek üzere el konuldu.

Biçare Türk Çocuklar “melekler yuvası” vb. çeşitli düzmece isimlerle adlandırılmış, adına zıt fonksiyona odaklı, çocuk yetiştirme merkezlerinde tıpkı bir Çinliymiş gibi yetiştirilerek Uygur Türk milli kimliğinden, aile terbiyesinden, dini inancından ve tüm değerlerinden uzaklaştırılarak büyütülüyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmayı planlayan faşist Çin, yüksek imtiyaz ile Doğu Türkistan’a getirdiği Çinlileri de eğitmen olarak işe yerleştirmiş ve onların istihdam sorununu çözmüş olacaktı.

Zalimin Uygur Türkleri üzerindeki bu keyfi tutuklama, hak ihlallerinin de ötesinde uygulamaları sürerken, “Kardeş aile” politikası adı altında hanelere birer Çinli erkek yerleştirildi.

Evdeki Çinliler, Uygur kadınlarının başörtülü olmalarını, uzun etek giymelerini istemeyecekti. Babaları ve kocaları Toplama kamplarından sonra, “istihdam” adı altında bölge genelinde kurulan tekstil ve sanayi bölgelerinde (yapay şehirciklerde) köle olarak çalıştırılıyorken, Uygur kadınlarla beraber yaşayan Çinli erkekler tabiri caizse gönlünce eğleniyorlar. Mahremiyetin tamamen ortadan kalktığı hanelerde günlük yaşamın her alanında yemek sofralarında, yataklarda dahi Çinli erkeklerin keyfini bozmadan yaşamanın yollarını arar hale geldi.

Çocuk işte! akıl idrak edemeyecek kadar küçük. Çocuklar annelerine, büyük annelerine “anne babam gelirse bu gidecek değil mi?” sorularını yöneltir oldu. Misafir sanıyordu. 10 günlerce kalması minicik canları da rahatsız etmeye başlamıştı artık.

Anne ise evdeki domuz kokan çekiği doyurmak, eğlendirmek, yatırmak, şarabına meze olmak, ve hatta içi kan ağlarken gülmek zorunda kalacaktı.


Peki bu Çinliler nasıl evlerimize girdi?

Devlet destekli elemanlar, Çin anakarasındaki hemşerilerinin Doğu Türkistan’a gelmeleri için sosyal medyada propaganda yürütüyor. Görünürde “Bizim Xinjiang Yahşi Yer” sloganı atılırken, perde arkasında Uygur kızlarını peşkeş çekerek, pasta gibi sunma teşebbüsünde dahi bulundu.

Kalıcı olarak yerleşmeyi Kabul eden Çinlilere ise, rejim tarafından biletleri dahi alınıp, bedava ev, toprak, istihdam ve maddi destek vaat edildi.

Tüm bunlar, Çin komünist rejiminin Doğu Türkistan’daki din karşıtı politikalarının, yıllardır İslam’a ve Müslümanlara karşı eylemlerinin başaramadığı bir şeyi başaracaktı.

Doğu Türkistan’ın en ücra köşelerine kadar takılan “Uygur yüz tanıma” özelliğine sahip gözetim kameralarının göremediği mahremiyeti ortadan kaldırdı. Artık Uygur Türkleri evlerinde ne yapıyor ne konuşuyor her şeyi duyabilir, görebilir, müdahale edebilirdi.

Evin erkeklerinin toplama kampında olması Uygur kızlarını zoraki evliliğe mecbur etti!. Kimisi Kamptaki ailelerini kurtarmak, kimisi de kendilerini toplama kampına alınıp toplu tecavüzden korumak için bunu yapmak zorunda kalacaktı. Yani Zulümlerden zulüm seçer hale geldi. Alimlerden intihar etmenin fetvasını sorar oldu.

Öyleyse bu kadar zulüm var da neden direnmiyoruz? 

Uygurların günlük yaşamında kullandığı Çakı, mutfak bıçakları, satır, kürek, kepçe, kaşık, çatal, makas dahi tüm kesici alet edevatları zincirlediler. QR Kod taktılar.

Neye dayanarak direnelim!

Kime dayanarak direnelim!

Ne kullanarak direnelim!

Her şeye rağmen direnmedik mi? Taşla, sopayla kovalamadık mı? ırz düşmanı Çinliyi! Altay dağlarında Ata bağlayıp sürmedik mi? sanıyorsunuz!

Sonuç: 1990 Barın, 1997 Gulca, 2009 Urumçi, 2014 İlişku’da katledildik.

Sonra ne mi oldu? Doğu Türkistan’ın tamamını dar ettiler! Kamplara kapattılar. İşkence ettiler! Ekmek vermediler! Aç susuz bıraktılar! Gözümüzün önünde kızımıza tecavüz ettiler! “Hadi Allahlın gelip seni kurtarsın” dediler bacılarımıza!

Nitekim elimiz, ayağımız, gözümüz, ağzımız, boynumuza takılan prangayla yaşamaktan başka şans tanımadılar bize!

Zira itiraz yok! reddetmek yok! silah yok! bağırmak yok! ağlamak yok! kimliğimiz yok! yerimiz, yurdumuz yok! inancımız yok! sesimizi duyan da yok! hiçbir değerimiz, fikrimiz, örfümüz, aidiyetimiz kabul edilmiyor! İnsanlığın umurunda bile değiliz!

İşte, benim milletimin başına musallat edilen, sözde Kardeş özde Kalleş Çinlilerin rezil siyaseti yüzünden, Türk yurdu Doğu Türkistan’da Kaşgarlı Mahmut ve Has Hacib’in kemiklerini sızlatacak tam da böyle bir facia yaşanıyor.

Her saniye ensemizde celladın nefesini hissederek ayakta kalmaya çalışıyoruz. Milletçe var olma mücadelesi veriyoruz.

Sadece, Sabit Damolla, Alihan Töre, Osman Batur gibi şanlı ecdadın damarlarımızda akan Kanı, vatanı azat etmeden beyhude akıp gitmesin istiyoruz!

 

Kaynaklar:

(1) https://turkistanpress.com/page/cin-belgeleri-8-milyon-insanin-toplama-kamplarinda-oldugunu-ortaya-koydu/2295
(2)
https://turkistanpress.com/page/dogu-turkistan-da-cocuk-kamplari-cogaliyor/3932
(3)
https://turkistanpress.com/page/bir-yilda-440-500-uygur-zorla-calistirildi/3966
(4)
https://turkistanpress.com/page/sozde-kardes-ozde-asimilasyon-/3651
(5)
https://turkistanpress.com/page/cinli-yetkililer-kardes-aile-politikasini-yayginlastirdi/3564
(6)
https://turkistanpress.com/page/dogu-turkistan-li-kadinlar-cinlilere-peskes-cekildi/1736
(7)
https://turkistanpress.com/page/dogu-turkistan-dan-sizan-goruntuler-cin-zulmunu-yansitiyor/3025
(8)
https://turkistanpress.com/page/evlere-yerlestirilen-cinliler-annesinin-gozu-onunde-kizina-asildi/404
(9) https://turkistanpress.com/page/dahua-kameralarinin-uygurlari-tanima-ozelligi-dikkat-cekti/2858
(10)
https://turkistanpress.com/page/dogu-turkistan-39-da-dikkat-ceken-zulum-goruntuleri/3338

Muhammed Ali ATAYURT

Muhammed Ali ATAYURT

Yazar
Türkistan Press Editörü | Istiqlal TV Sunucusu
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.