Doğu Türkistan kanayan yaramız

Doğu Türkistan kanayan yaramız

İSLAM dünyasında huzurlu bir coğrafya biliyor musunuz? Her taraftan ahlar, feryatlar yükseliyor. Doğu Türkistan işkence ve zulümle anılan coğrafyalardan biri! Yüz yıllar var ki, burada yaşayan insanların yüzü gülmüyor. Onlar bizim hem dindaş; hem de soydaşlarımız.

Doğu Türkistan’ı ne kadar tanıyorsunuz? Çin, Pakistan, Afganistan, Tibet, Moğolistan gibi ülkelere sınırı var. Coğrafi konumu bakımından, Rusya ve Çin kıskacı altında varlık mücadelesi vermek zorunda. Ülkede Uygur Türkleri yoğunlukta! Hâkim din İslam. Nüfusu 40 milyon civarında. 1.828.418 km. karelik yüzölçümünün büyük bölümünü çöller, dağlar, ormanlıklar oluşturuyor. Karakum çölü ve Altay dağlarıyla tanınmış. Başkenti Urumçi.

Ülke uzun yıllar işgal ve isyanlarla anıldı. Çin işgali altında unutulmaz acılar yaşadı. Fakat hiçbir zaman direncini kaybetmedi. Çetin mücadelelerden sonra 1933’te bağımsızlığını kazandı.

Bağımsızlık ülkeye huzur getirmeye yetmedi. Rusya - Çin rekabeti arasında sıkıştı. Mao’nun Çin’e hâkimiyeti zulüm dönemini hızlandırdı. Ülke, vahşet ve soykırım noktasına gelen Çin zulmü altında inim inim inledi.

Çin, Doğu Türkistan’ı bölgedeki hâkimiyetini kısıtlayan önemli etken olarak gördü. Sindirme ve asimilasyon politikaları uyguladı. Yıldırma, baskı ve zulüm gibi insanlık dışı yöntemlere girişti. Dinlerine, ibadetlerine, yaşama haklarına inanılmaz yasaklar getirdi. Camilerini, Kur’an kurslarını kapattı. Oruç tutmayı yasakladı.

Çin, Doğu Türkistan’ın eğitim, evlenme, seyahat gibi en tabii insan haklarını ellerinden aldı. Her fırsatta Müslümanları taciz etti. Hanımların kıyafetlerini yırttı.

ZULÜM DURMAK BİLMİYOR
BU zulümlerin hepsi, insan hakları, özgürlük, eşitlik kavramlarını dillerinden düşürmeyen uluslararası kurumların bulunduğu dünyada yaşanıyordu. Ülkesinden kaçmak zorunda bırakılan bazı aydınlar yapılan zulüm ve soykırımı İslam dünyası ve uluslararası topluma duyurmaya çalıştılar. Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir defalarca Türkiye’ye yalvardı: “Ne olur, Uygur Türklerine sahip çıkın!”

Çin, asimilasyon politikası gereği Doğu Türkistan alfabesini defalarca değiştirdi. Son aylarda asimilasyon zulüm noktasına ulaştı. Her Müslüman ailenin evine bir erkek Çin’li yerleştirmeye başladılar. Müslümanları yıldırmak, bıktırmak, çaresiz bırakmak için her yolu denediler. “İnsan olan bunu yapmaz” dedirtecek ölçüde vahşet ve işkenceler yaşandı.

Doğu Türkistanlılar dünyanın dikkatini, ülkelerine uygulanan vahşete çekmeye çalıştılar. Fakat uluslararası kuruluşlar ve İslam dünyasının pek çok yöneticisi üç maymunu oynadılar.

Uygur Türkleri, feryat ve acılarını duyacak insaflı insanlar arıyorlar. “Bize, ne İslam dünyası; ne de insanlık âlemi sahip çıktı” diyerek yakınıyorlar.

Çinlilerin Doğu Türkistan’a yaptığı zulümler hız kesmeden devam ediyor. Çocuk, kadın demeden halkı toplama kamplarında eğitime zorluyorlar. Kamp sakinleri ile yakınlarını birbiriyle görüştürmüyorlar. Çocuklarını yurt dışına öğrenime gönderen ailelere baskı uygulanıyor. İnsanlar her türlü iletişim aracından mahrum.

Bütün bunlar günümüzün gelişmiş dünyasında mı oluyor, dediğinizi duyar gibiyim. Maalesef öyle! Küçük bir araştırmayla daha fazlasının yapıldığını öğreneceksiniz.

ZULMÜ İSLAM DURDURUR
DOĞU Türkistan’a yapılan zulüm ve soykırımın asıl sebebi onların Müslüman oluşlarıdır. Müslümanların vücut misali “birbiriyle kenetlenmeleri” emredilir. Bu sebeple, İslam dünyası ve Doğu Türkistan’daki zulmü durdurma görevi öncelikle Müslümanlarda.

Ne zaman hakkı üstün tutan hak ve adalet merkezli bir dünya kurulmuşsa, dünya huzur ve barış iklimine girmiştir. Ne zaman da kuvveti üstün tutan bencil, kibirli ve haksızlığa dayalı bir dünya yürürlükteyse, yeryüzü savaş ve çatışma alanı haline gelmiştir. Günümüzde dünyanın yaşanmaz hale gelmesinin sebebi bu.

Asırlar boyu hakkı üstün tutma, hak ve adalete dayalı bir sistemi temsil etme görevini Osmanlı ecdadımız üstlendi. 300 kadar farklı kavmi beraberce barış içinde yaşattı. İnsanlığa ilim, medeniyet, hak ve adalet öğretti. Osmanlı sonrası dünya savaş ve çatışma ortamına girdi. İki büyük savaş yaşandı. İnsanlık huzura hasret kaldı.

Milli Görüş hareketi, Osmanlı’nın yıkılışından 50 sene sonra kadim değerlerimizi yeniden hayata geçirmeye çalıştı. Müslüman ülkelerle iyi ilişkiler geliştirdi; ilmî, ekonomik, ticarî, siyasî alanlarda iş birliği çalışmaları başlattı. Bunun meyvesi, 1997’de, toplam nüfusu 820 milyon olan D-8’lerin kurulmasıdır.

Erbakan’ın hedefinde D-60’ları, D-160’ları kurmak vardı. İnsanlığın hak ve adalet merkezli bir sisteme kavuşmasını istiyordu. 2 milyara yaklaşan İslam dünyasının güçlerini birleştirecek; zalimlerin şamar oğlanı olmaktan kurtaracaktı. Dünyadaki zulmü, vahşeti durdurmanın yolu buydu.

Kaynak:milligazete.com.tr
Yazar:Şakir Tarım

Yazar
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.