Ramazan ayı, İslam dünyasında bereketin, şefkatin ve ibadetin doruğa ulaştığı mübarek bir zaman dilimi. Ancak bu yıl, Doğu Türkistan’da iftar vakitleri ezan sesiyle değil, baskının karanlığıyla çöküyor. Oruç, dua ve sahur sofraları, Çin rejiminin ağır yasakları ve zulmü altında eziliyor.
Gece bastığında, Uygur aileleri iftar sofralarına oturamıyor. Gözler, umutla yemek duası için birleşecekken, kapıdaki gözetim kameralarının soğuk bakışı, sofradakilere korku ve derin endişe salıyor. Çünkü oruç, bir ibadet olmaktan çıkmış, Doğu Türkistan’da bir suç haline gelmiş durumda.
Sokaklar bomboş. Camiler ya yıkılmış ya da turistik birer müzeye çevrilmiş. Ramazan boyunca ibadetlerini yerine getirmek isteyen Uygur Müslümanları, ağır cezalarla, gözaltılarla hatta toplama kamplarına gönderilme tehdidiyle karşı karşıya. Çin hükümeti, dinî kimliği yok etmek için her türlü yöntemi deniyor. Oruç tutanların tespit edilmesi için özel görevliler görevlendiriliyor; dükkan sahiplerine ve restoran işletmecilerine, gündüz vakti yiyecek satmaları ve oruç tutanları ihbar etmeleri emrediliyor.
Ancak baskılar yalnızca ibadet yasaklarıyla sınırlı değil. Devletin atadığı memurlar, “Kardeş Aile” adı altında Müslüman evlerine zorla yerleştiriliyor. Sofralara oturup yemek yemeleri isteniyor, oruç tutup tutmadıklarını kontrol etmek için çocukların bile ellerine yiyecek tutuşturuluyor. Oruç bozmayı reddedenler ya işlerinden oluyor ya da hapse atılıyor.
Uygur Türklerinin kutsal Ramazan ayında yaşadığı bu zulüm, yalnızca Doğu Türkistan sınırları içerisinde değil. Maalesef Tayland’da bulunan 40 Uygur’un Çin’e zorla geri gönderilmesiyle başlayan Ramazan ayı, diasporada vuslat çeken her bir Doğu Türkistan ferdi için yıkıcı etkiler bırakıyor. Onları nasıl bir kaderin beklediği ise herkesçe biliyor: İşkence, hapis ve belki de bir daha asla haber alınamamak…
Dış dünyaya karşı “Müslüman dostu” maskesi takan iki yüzlü Çin rejimi, özellikle bazı Müslüman ülkelerde sahte propagandalar yaparak, kendisini dostane bir yönetim gibi göstermeye çalışıyor. Ancak Doğu Türkistanlıların arşı titreten sessiz çığlığı, bu maskeyi delip geçiyor.
Ramazan, Doğu Türkistan’da her yıl biraz daha yetim kalıyor. Ne iftar sofrasında edilen dualar, ne de sahur vakti gizlice yenen lokmalar özgürce yaşanabiliyor. Çin’in asimilasyon politikaları, Doğu Türkistanlıların inancını, kültürünü ve kimliğini yok etmeye çalışırken, bunların yerine komünist öğretileri ve siyasi eğitim uygulamalarıyla mazlum halkın beyinleri yıkanıyor.
Ve dünya, bu zulme gözlerini kapatarak sessiz kalmaya devam ediyor…