Doğu Türkistan’dan Gelen Mektup

Doğu Türkistan’dan Gelen Mektup

Korkuyorum anne, çok korkunç rüya gördüm.

Babamın sakalını kesmişler, ablamın da başından alıp atmışlar örtüsünü.

Babama camiye giriş kartı vermemiş, üstüne üst cemaati az deyip yakıp yıkmış veya Toplama merkezlerine dönüştürmüşler mahallemizdeki camiyi.

Binlerce Çinli öğretmenin memleketimize getirilip okullarımıza atandığını gördüm,

Kardeşlerim Uygurcayı Konuşamıyordu bile.  güya çift dil eğitimi veriliyorlardı onlara.

Nedense polisler,  Makas, bıçak, satır, kürek gibi kesici ev aletlerimize dahi, babamın adını, kimlik numarasını kazıyordu.

Şehrin Caddelerinde Teröre karşı mücadele bahanesiyle Tank, Tüfek, Toma ve Ağır silahlar taşıyan binlerce asker devriye geziyordu.

Halkın bir tür savaş vaziyetinde yaşamakta olduğunu gördüm.

Bir de Çok sayıda polisler, sayısızca kişiyi tutuklayıp bölücü, terörist veya aşırıcı,  suçundan götürüyorlardı onları.

Bizim Eve de defalarca geliyordu polisler, Türkiye'nin Terörle İlişkisi bulunan 26 devletler listesinde yer aldığını Türkiye’de bulunduğun için senin de terörist olduğunu, eğer geri gelmezsen hapse atılacağımızı söyleyip duruyordu bizlere. 

Çaresizce seni Annelikten reddetmek zorunda kaldığımızı gördüm Anne! Bu değil de Pasaportlarımızın elimizden alındığını ve seni asla göremeyeceğim korkusuna kapıldığımı gördüm.

Var ya Amcam içki, kumar, sigarayı bırakmış namaz kılıyordu, Dini nikahla evlendiğini gördüm, Düğününde müzik ve dans yaptırmıyordu bile, çocuklarını da dini ilimlerde eğittiğini gördüm. Ama sonunda İllegal dini suç işledin deyip hapse mahkum ediliyordu.

Ağabeylerim Uygur olduğu için iş bulamıyordu anne, Çinlilerinse  işi hazır, evi hazırdı.

Rüyamda Halam ikiz doğurmuş,

Hem de bir kız bir erkek,

çok Mutlulardı,

adını Muhammed ve Müslime  koymak istedi lakin İslami isimlerin yasaklandığı bir dönemdeymişiz, böylelikle bu isimleri  veremiyordu çocuklarına.

Mustafa’yı hatırladın mı?,

benim çocukluk arkadaşım,

Hani Mısır Al-Azhar Üniversitesinde eğitim alıyordu. 

İşte onunla beraber 1500 e yakın Uygur öğrencilerin memleketlerine dönmeleri için aileleri tutsak edildiğini gördüm. Ve yaklaşık 300’e yakın Uygur'u terörist ilan edip gözaltına alıyordu Mısır Hükumeti.

Geri kalan öğrenciler ise Türkiye’ye kaçıyorlardı. Hatta ben de senin yanına gelmek İstedim, ama hayalet gibi sadece seyredebiliyordum olan biteni.

İşte bu olaydan sonra Mustafa ve onlarca kişi memlekete döndü, ama gelir gelmez içeri atıldığını ve çok geçmeden tutulduğu hapishanede şehit edildiğini gördüm.

Ramazan ayında imişim Anne. Tüm Şehir büyülenmişçesine İnsanların yüzünde mutsuzluk ve umutsuzluk devran sürer.

Hiç tanımadığım birileri oruç tutmamamızı namaz kılmamamızı söylüyordu. Üstelik Bununla Yetinmiyor gündüzleri tüm kent sakinlerini bir araya toplayıp içkili yemek düzenleyerek kontrol ediyordu.

Yasaklara rağmen camiye gidiyormuşuz, gel gör ki namazda okunan süreler, Cuma hutbeleri, Ezan-i Muhammediye kamet ve tesbihatların tamamı değişmiş, yerine başka şeyler okunuyordu anne!

Şaşkınlık içerisinde camiden çıkıyordum, arkama dönüp baktığımdaysa, Komünist Çin Bayrağı Göndere çekilmiş, Üstüne Üst imamlar Cami önünde ellerinde Çin bayraklarıyla dans ettiriliyordu.

Bir de camilerin duvarlarına yazılan ayet ve sürelerin yerine kominizim propagandası içeren afiş ve pankartları yerleştirilmişti.

Neden böyle bir şey yaptılar bilmem ama 19 milyon Uygur ve kazağın DNA örneğinin sağlık kontrolü adı altında toplanmakta olduğunu gördüm.

Heyitgah camimiz vardı ya, işte o Caminin imam hatibi Abdulhamit Damolla Hapishanede şehit ediliyormuş. Cenaze namazının bile kalınmasına müsaade etmiyordu bile.

Rüyamda Büyük bir salondaymışım, ve çevremde Çok sayıda insanlar yere eğilmiş vaziyette 10-15 sene önce yaptığı hac, okuduğu kuran, katıldığı sohbetlerden hesap veriyordu adeta mahşer günü sorgulanıyormuş gibi korku ve panik içerisinde.

Bir an gözümün  önünde istatistik veriler canlanmaya başladı, Urumçi, Turfan, Aksu, Kaşgar Korla, Hoten, Altay, Gulca, Artuş ve Kumul bölgeleri olmak üzere 1 milyonu aşkın Uygur'n hapislerde olduğunu gördüm.  

Ara sıra Evimizi didik didik arayan polisler, kuran ve seccade gibi ne var ne yok toplayıp yakıyorlardı.  Ardından evde dini kitap bulundurma suçundan Babamı, Ağabeyimi, Dayımı götürüyordu. Eğitim kampı adı verilen Nazi Toplama Merkezlerinde ailemizin tüm erkekleri acı çektiriyordu.

Sadece bizim evden değil nerdeyse Memleketi boşaltırcasına 991,352 Uygur Ve Kazak delikanlının daha, sudan bahaneler ile toplama kamplarında tutularak öz benliğinden uzaklaştırıldığını ve hatta içki içmeye domuz eti yemeye zorlandığını gördüm. Evde ise sadece ablam ve ben Kardeşlerim ve yaşlı büyük annem kalmışız.

Çinliler gelip Kardeşlerimi bakıcısı yok diyerek, Çin’in iç bölgelerine göndermeye çalıştığını gördüm.

Sonra “Kardeş Aile” haftası deyip Çinli erkekleri bizim eve yerleştiriyordu Anne!

Önce bir hafta kalacağız diyordu,  yemesi içmesi yatması bizimle idi. Sonraysa babam ve amcalarımı bırakma karşılığında, daha 18 bile girmeyen ablamla evlenmek istiyordu.

Özür dilerim, Ablamı kurtaramadım, elimden hiçbir şey gelmiyordu.  Ablam namusunu korumak için kendini balkondan aşağı atarak intihar ediyordu. Çaresiz komşu kızlarından bir kaçı Çinliler ile istemeye-istemeye evlendiğini gördüm.

Ablam gibi nice kadınlar namuslarını korumak adına intihar etmenin  fetvasını sormak için kimseyi bulamıyordu bile, çünkü Muhammed Salih damollam, Abdulahat Mahdum, Abdureşit Hacı ve diyer alimlerimizin tamamı Çinin Nazi kamplarında şehit edilmişti Anne.

Sadece Din Adamlarımız Değil Doktor Halmurat Hopur  gibi Fen Alimlerininde öldürüldüğü şu kamplarda Abdurahim Heyit gibi Sanatçıların,  İrfan Hizimcan gibi Futbolcuların, daha nice ünlü isimlerinde ölümü beklediğini gördüm.

Ya anne, Toplama kamplarına atılan Kazak Soydaşlarımıza Kazakistanın Sahip Çıkmış ve kazak sorununu çözme yönünde,  Çin ile anlaşmalar yapmış. 

Kazak Kardeşlerim Adına O kadar sevinmişim ki, bize sahip çıkacak kimsenin olmadığını unutmuşum bile Anne!

Gök yüzü sanki kan renginde kıp kırmızı bir hal almış, Kıyamet gelmiş olmalı diye mutluluktan ölüyordum, Çünkü bu kabus anca O gün duracak gibiydi.

Defalarca kendimi tokatladım.

Kafamı duvara vurdum.

Ne yaptıysam da bu kabus bitmek bilmiyordu.

Uyanmak için çırpınıyordum.

meğer hiç uyumuyormuşum Anne!

Kabus dediysem, zalimin bize yaptığı zulumlermiş Anne.

Doğu Türkistan seması sanki kan renginde kıpkırmızı bir hal almış. Aziz Halkım  kıyamet geldi diye mutluluktan ölüyordu  Anne,  Çünkü bu Zulüm anca O gün duracak gibiydi.

Ah 73 yıl, 73 yıldır Uyanıkmışım ama haberim bile olmamış.

Kendimi bir silkeleyip iman gözüyle etrafıma baktım. Gördüm ki Uygurlar, kanatsız kuş gibi yemini kim verirse onun önüne gidiyordu. Sanki hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi, beni senden ayran, babamı, amcamı, dayımı, benden ayran, ablamın ölümüne sebep olan katillerle iç içe yaşıyordu Anne!

Adeta büyülenmiş bir şekilde firavun‘un kulları gibi, baş kaldırmayı bile unutmuş halde Musa’yı bekleyen kavim misali.

Biz Çinli değiliz, sadece ve sadece asimile ediliyoruz, buradaki Uygurların hala Türk olduğunu söyler misin kardeşlerimize.

Ucunda ölümün bizi beklediğini bile bile, istediği kadar yasaklasa da namazlarımızı kılan oruçlarımızı tutan Müslümanlardan olduğumuzu hatırlatır mısın anne!, Bizi dinsiz mezhepsiz zannetmesinler.

Burada olup bitenleri sesinin yükseldiği kadar haykır!

Mahşer günü kimse demesin ki, ''Biz sizin sesinizi duymadık''.

  

Muhammet Ali ATAYUR-Türkistan Press

Muhammed Ali ATAYURT

Muhammed Ali ATAYURT

Yazar
Türkistan Press Editörü | Istiqlal TV Sunucusu
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.