DOĞU TÜRKİSTAN DÂVASI ve MİLLÎ SİYASET

DOĞU TÜRKİSTAN DÂVASI ve MİLLÎ SİYASET

ÇoÄŸunuz izlemiÅŸsinizdir; İstanbul Çin BaÅŸkonsolosluÄŸu önünde DoÄŸu Türkistanlı, 12-13 yaÅŸlarında bir kız çocuÄŸu hıçkıra hıçkıra aÄŸlıyor!.. AÄŸlamaktan zor konuÅŸuyor; çığlıklar atıyor: “Sizin hiç vicdanınız yok mu, sizin hiç çocuklarınız yok mu? Niye böyle yapıyorsunuz? Benim babam nerde; kardeÅŸim nerde? Ben babamı, babamın kokusunu özledim! Dört seneden beri kardeÅŸimi görmüyorum!..”

Ve bu çocÄŸun sızlanmasını izleyen her vicdan sahibi ya o çocuk gibi aÄŸlamak istiyor, ya da en azından boÄŸazı düÄŸüm düÄŸüm, ÅŸuna benzer ÅŸeyler konuÅŸup yazıyor: “Sen ve kardeÅŸlerin, aÄŸabeylerin, o soruyu ruhsuz robot modeller olan onlara (Çin’li yetkililere) deÄŸil, buradaki (Türkiye ve bütün hür dünyadaki) büyük büyük amcalara sor yavrucuÄŸum. Çünkü onlar robot modellerdir, yüzleri kızarmaz; ama buradaki amcaların belki yüzlerinin kızardığını görürsün!..

Öbürlerinin kalpleri de yoktur, senin aÄŸladığını hissetmezler; buradaki amcalardan kalbini kaybetmeyenler vardır, belki oturup seninle birlikte aÄŸlarlar!...

Sen yine de ÅŸanslı sayılırsın, her nasılsa buradasın ve baban için, kardeÅŸlerin için aÄŸlayabiliyorsun! Oysa kaderlerine aÄŸladığın babanların yurdunda kalan akranların; beÅŸ yüz, belki bir milyon yavru-kurt kardeÅŸlerin, o ruhsuz adamların çocuk yurtları ve yuvalarında, robot modellere benzetilmek üzere, çaÄŸdaÅŸ mankurtlar olarak yetiÅŸtirilmek üzere, ÅŸimdi kim bilir ne tezgahlardan geçiriliyorlar!.. Yirmi yıl sonra orada onlar, yeni kafa ve kollarıyla, geride kalan amcalarına bir robot maharetiyle silâhlarını doÄŸrultacak ve belki de DoÄŸu Türkistan’ın âkıbeti için son noktayı koyacaklardır!...

Yine de sen ve dünyanın her bir yerinde bu yaÅŸta bile soru soran, çığlık atan kardeÅŸlerinde kaldı ümidimiz yavrucuÄŸum! Çünkü gök kubbenin altında sorulan hiç bir soru cevapsız kalmamış, hiç bir çığlık yankısız dönmemiÅŸtir bu güne kadar!...

Dayan DoÄŸu Türkistan!... Allah’a samimiyetle inananlar ve vicdanı olanalar, er-geç seninle beraber olacaklardır!...”

2021 Åžubat’ının, yani bu yılın ilk haftasında sosyal medyada art arda paylaşılan iki videoya ÅŸahit olduk. Birincisinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu önünde toplanmış olan bir grup D. Türkistanlı, ellerinde pankartlar ve kayıp yakınlarının resimleriyle Konsolosluktan çıkacak bir yetkilinin (muhtemelen BaÅŸkonsolosun) arabasını bekliyorlar. Bir müddet sonra çıkan arabaya doÄŸru hamle yapıyorlar, önünü kuÅŸatacak ve arabadan çıkacak yetkiliye hâllerini arz edecekler; ama yetkili çıkmıyor, polisler gruba ÅŸiddetle mani olarak arabanın önünü açıyor, bundan yararlanan ÅŸoför grubu çiÄŸnercesine gazlıyor ve D. Türkistanlı grup arkada kala kalıyor. Arabanın çıkışı sırasında durdurmak için hamle yapanlar arasında sol kapısına bitiÅŸecek kadar yakınında, 12-13 yaÅŸlarında, açık mavi montlu, gri bereli, aÄŸzında Gökbayrak renkli maskesiyle D. Türkistanlı bir kız çocuÄŸu dikkat çekiyor. Belli ki amca ve ablalar arasında o da ümitle beklemiÅŸken, hızla gazlayan arabanın ardında o da hüsrana uÄŸruyor. İşte ikinci videoda yönü baÅŸkonsolosluÄŸa dönmüÅŸ olarak hıçkırıklara boÄŸulan bu çocuktan, o hüsranın çığlığı veriliyor yukarıda aktardığımız cümlelerle: “Sizin hiç vicdanınız yok mu, sizin hiç çocuklarınız yok mu?!.. ….”

Son üç aydan beri ise “DoÄŸu Turkistanlı Kamp MaÄŸdurları” adlı bir grup soydaşımız, bu soruları bütün Türkiye'de sormakta, seçtikleri Anadolu ÅŸehirlerini adım adım gezmektedirler. (7-8 Kasım günleri de KahramanmaraÅŸ'talar.)

D. Türkistan’da İşkence ve Soykırım

Evet, yaklaşık otuz beÅŸ milyonluk nüfusu ve Türkiye’nin iki mislinden büyük yüzölçümüyle bizim “Ata-yurt” diye andığımız bir ülke, Satuk BuÄŸra Han’ların, KaÅŸgarlı Mahmud’ların, Yusuf Has Hâcib’lerin Yurdu D. Türkistan; dünyanın gözleri önünde adım adım yok edilmek istenmekte. 1949 yılından beri sonuncu kez iÅŸgaline uÄŸradığı Kızıl Çin’in beÅŸ “özerk bölge”sinden biri. Anayasasında sözde “insanî” plânda her ÅŸey mevcut: “Özerk bölgeler eÄŸitim, bilim, kültür, saÄŸlık ve spor alanlarını özerk olarak yönetebilir, kendi milletinin mirasını, kültürünü koruyabilir ve geliÅŸtirebilir" vs. yazıyor. Ama hak getire!... Hepsi kâğıt üzerinde, hepsi yalan!...

Çünkü dünya medyasının ancak “korsanca yöntemlerle” elde edebildiÄŸi bilgi ve belgeler korkunç!.. Özellikle 2017’den beri eÄŸitim adıyla uygulanan faaliyetler,milyonlarca insanı, sözde “mesleki eÄŸitim merkezleri”nde, gerçekte ise “toplama kampları”nda zorla alıkoymalar ibretlik!...

O nasıl bir eÄŸitim merkezleri ki, kalelere benzer ihata duvarlarıyla çevrili ve güvenlik kuvvetlerince gece-gündüz gözetleme kuleleriyle izlenmekte. Korsan kameralar eliyle çekilebilmiÅŸ insanlık tarihin kaydetmediÄŸi kadın, ihtiyar, hatta çocuk demeden uygulanan akıl almaz iÅŸkence görüntüleri: Sandalyeye sarılmış vücuduyla beraber spor ayakkabıları sıkıca ağızlarına baÄŸlanmış, boÄŸazlarına köpek leÅŸleri asılmış, elleri ve ayakları demir borulara geçirilmiÅŸ, iki elleri arkadan baÄŸlı iken, iki büklüm hâlde boyunlarıyla bacakları yumak gibi sarmalanmış, daha nice tarife sığmaz pozisyonlar yanında nihayet diri diri derisi yüzülen insanlar, insanlar!... Bütün bu uygulamalara dayanamayıp iÅŸkence altında ölenler, topluca kurÅŸuna dizilme sahneleri ve bunları icra eden “insan demeye utanılacak mahlûk”un alçaldıkça alçalışı… Ve dünyada, özellikle sosyal medyada milyonlarca paylaşılan örnekler. Bütün bunları bilen ve yakınları yıllardan beri kayıp, dunyanın dört bir yanında göçmen hayatı yaÅŸayan D. Türkistanlılar soruyor: "Dünya daha neyi bekliyor, oradaki milyonlarca insanın ölmesini mi?"

BaÅŸka ülkelerde, özellikle de Türkiye’de oturan D. Türkistanlılar, yakınlarından yıllarca haber alamadıklarını haykırıyorlar; kamplardaki yakınlarının öldü haberlerini bile bir ilâ bir buçuk yıl sonra alanlar var. GeçtiÄŸimiz 2020 Aralık ayının ortalarında Çin’in İstanbul BaÅŸ-konsolosluÄŸu önünde yüzlerce D. Türkistanlı, kadın-erkek, genç-yaÅŸlı 17 gün boyunca, yaÄŸmur demeden, soÄŸuk demeden polis müdahalelerine raÄŸmen “aile nöbeti” tuttular, bu durumları protesto ettiler. ArÅŸa çıkan çığlıkları ve Türkçe, İngilizce, Çince yazılı pankartların ortak dili: “Ey Çin, ailem nerede? Ailemi serbest bırak; annemi-babamı serbest bırak; kardeÅŸlerimi serbest bırak!..” 17 gün sonra İstanbul ValiliÄŸinin aracı oluÅŸuyla Konsolosluk tarafından dilekçelerin alınma sözünün veriliÅŸi ve safça doÄŸan umutlar!.. Ama o da ne? Çok geçmeden Konsolosluktan skandal nitelikte, basit bir kâğıda yazılmış tehditkâr bir beyanat: Siz önce “kendi sosyal medya hesabınızda açık ve net bir ÅŸekilde bu tür bölücülük eylemleri ve bölücü ÅŸahıslarla baÄŸlantınızın kesildiÄŸini ve bir daha böyle davranışlarda bulunmayacağınızı açıklayın”, sonra bakarız!.. Bildik, sinsi Çin ikiyüzlülüÄŸünün bir daha tezahürü!... Ve 3 Åžubat 2021 tarihli yeni bir haber: Aynı topluluÄŸun bu defa aile nöbetini ek olarak Ankara’ya, Çin BüyükelçiliÄŸi önüne taşıması. Aynı çığlıklar, aynı pankartlar, aynı polis müdahaleleri!... Bizler için ise, izleyip üzülmekten baÅŸka hiçbir ÅŸey yapamayışın buruklukları!..

D. Türkistan’da her çeÅŸit kıyımlar, zulümler en çok da aile mihverli olarak katlanarak büyümekte. Çinli erkeklerle zorla evlendirilen Uygur kızların dramları; kamplara gönderilmiÅŸ eÅŸlerinden mahrum ailelerin içine, sözde “kardeÅŸ-aile” programıyla yerleÅŸtirilmiÅŸ Çinli erkekler, bu yüzden yaÅŸanan facialar; yine kamplarda kısırlaÅŸtırılan genç kadınlar ve erkekler; sudan bahanelerle yapılan ameliyatlarda organları çalınıp dünyaya pazarlanan gençler; annebabasız kalmış - 500 bin, hatta bir milyon dahi olduÄŸu söylenen - çocukların dilleri ve dinlerinden mahrum olarak çocuk yuvalarında tâbi tutuldukları asimilasyon hikâyeleri ve daha neler neler!..

Bu faciaların baÅŸka örnekleri olarak dünyaca meÅŸhur nice D.Türkistanlı bilim, sanat ve kültür insanlarından hapislerde yatan ya da ölenler... Prof. İlham Tohti, Muhammed Salih Damollam ve Abdurrehim Heyit sadece üç meÅŸhur adamın isimleri!...

İnanç hayatı ise tam bir facia… Ramazan ayında oruç tutmak yasak olduÄŸu gibi, 80’lik ihtiyarların mecbur tutulduÄŸu alkol içme yarışmaları düzenleniyor; dinî eÄŸitim veren kurumlar kapalı; gençler düpedüz ateizme teÅŸvik ediliyor; dinî kitaplar meydanlarda topluca yakılıyor; Dünya haber ajansların uydudan çekilmiÅŸ haberlerine göre, son birkaç yıl içinde binlerle ifade edilen câmiler yıkıldı, yerle bir oldu. Oysa ne diyordu Çin anayasasında, “özerk bölgeler (…) kendi milletinin mirasını, kültürünü koruyabilir ve geliÅŸtirebilirler.” Düpedüz yalan!..

İnsan Hakları İhlâlleri ve B.M’e Müracaatlar

Yukarıda arz edilen dünyanın malûmu olaylar ortada iken, BirleÅŸmiÅŸ Milletlerde bile Çin’in İnsan Hakları ihlâllerini Türk ve Müslüman ülkeler deÄŸil. Batılı ülkeler gündeme getirmekteler. Son bir örnek olarak 22 ülke, 2019 yılında (Türkiye’nin dâhil olmadığı 47 üyeli) İnsan Hakları Konseyi’ne mektupla baÅŸvurdu ve D. Türkistan’daki İnsan Hakları İhlâllerini dile getirdiler. Söz konusu mektupta en azından, Uygur Türkleri ve diÄŸer Müslüman toplumu hedef alan devasa toplama kamplarındaki geniÅŸ çaplı gözaltılar, yaygın izleme, gözetleme ve diÄŸer kısıtlamalardan endiÅŸe duyulduÄŸu açıkça dile getirilmiÅŸ ve ÅŸöyle denmiÅŸtir : "Çin'i, kendi ulusal yasalarına uymaya, (…) Xinjiang ve Çin genelinde din ve inanç özgürlükleri de dâhil olmak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstermeye çağırıyoruz. Ayrıca Xinjiang’da, Uygur Türkleri ve diÄŸer Müslüman topluluklara mensup toplumu keyfi göz-altılardan, serbest dolaşım haklarını kısıtlamaktan kaçınmaya dâvet ediyoruz.” Halkları Türk ve Müslüman olan ülkeler; “üç kuruÅŸluk ticaret”lerine, 10 alıp-2 sattıkları kârlı  (!) dış ticaretlerine halel gelmesin diye, BM.de öbür ülkelerin koyduÄŸu Çin karşıtı imzayı bile atmaktan maalesef çekinmekteler.

Uluslar-arası platformlara, hatta B.M.’de konuÅŸmaya çaÄŸrılan Dış İşleri Bakanları, BaÅŸbakanlar, Devlet BaÅŸkanları, bütün mazlum milletleri sayıp İnsan Hakları ihlâllerini sıralıyor, ama ne yazık ki, D. Türkistan’ı ağızlarına almayabiliyorlar!..

Suçluların İadesi AntlaÅŸmasından Millî Siyasete

Gelelim ufukta görülmesi muhtemel en yakın tehlikeye: Türkiye Cumhuriyeti ile Çin arasında 13 Mayıs 2017 günü imzalanan “Suçluların İadesi AntlaÅŸması”, tartışma yarattı ve bunun yakında TBMM tarafından onaylanması ihtimalinden söz edilmekte. Nitekim CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan tarafından 12 Nisan 2019 tarihinde, “onaylanması uygun bulunmak üzere” imzalanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi BaÅŸkanlığına gönderilmiÅŸ ve TBMM BaÅŸkanı Mustafa Åžentop tarafından da 26 Nisan 2019 tarihinde imzalanarak 8 Mayıs’ta ilgili komisyonlara sevk edilmiÅŸtir. Elbette bizden daha önce harekete geçen Çin Halk Cumhuriyeti, 22 Aralık günü toplanan Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesinin 24. Oturumunda bu AntlaÅŸmayı oylayarak kabul etmiÅŸ ve AntlaÅŸma’nın Çin Parlamentosu tarafından onaylandığı 26 Aralık 2020 tarihinde duyurulmuÅŸtur.

EÄŸer tehlike gerçekleÅŸir ve Kızıl Çin ile olan “Suçluların İadesi AntlaÅŸması” TBMM’den geçerse, yeni “Boraltan Köprüsü faciaları” mukadder olabilir. Türkiye’de göçmen konumunda olan, vatandaÅŸlığa da geçmemiÅŸ bulunan hayli Mazlum D. Türkistanlı kardeÅŸlerimiz var. Zâlim Çin, bunların en azından bir kısmını birtakım bahanelerle isteyebilir.

Yukarıda İstanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu’nun beyanatını gördük, Türkiye’ye üç beÅŸ yıl önce sırf eÄŸitim için gelmiÅŸ D. Türkistanlı kardeÅŸlerimizi bile açıkça bölücü sayıyor ve terörist demeye getiriyor. Millî siyaset ruhuna sahip insanlarımızın gözünde ise Türkiye, bizim kadar, buraya sığınan bütün Türklerin de vatanıdır.

Bu yazının baÅŸlığındaki ikinci tarafa gelince; D. Türkistan dâvası, Türkiye TürklüÄŸü için asla güncel bir siyasetin deÄŸil, aksine tam bir “millî siyaset” konusudur. O sebeple, hangi parti ya da partiler iktidarda olursa olsun, D. Türkistan dâvasında tâviz vermemek, bu meseleyi bütün bir millete mal etmek lâzım gelmektedir. Elbette kendi gücümüzü bilecek ve milletimizi bir maceraya sürüklemeyeceÄŸiz. Ancak insanlığın vicdanına dokunarak ve dünya nezdinde geçerli olan İnsan Hakları ekseninde ittifakalar kurarak, DoÄŸu Türkistan halkını maruz kaldığı soykırımdan kurtarmalıyız. Åžüphesiz, bu çok azîm bir mesele!.. Bunun için Türkiye’de bütün bir vicdan sahipleri olarak iÅŸbirliÄŸinin, dayanışmanın, bu konuda ortak zeminler oluÅŸturarak birlikte çalışma yapmanın zamanıdır; bazı seminer, çalıştay, bilgi ÅŸölenleri yaparak halkta var olan samimi bilinci daha da pekiÅŸtirmenin yolları aranmalıdır.D. Türkistan mihverinde oluÅŸturulacak bir diyalog ve iÅŸbirliÄŸinin, ülkenin sair birtakım insanî problemlerini ele almada da kolaylıklar yaratacağı düÅŸünülebilir. Åžerde bile hayır aramak, bizim kültürel genetiÄŸimizde zaten mevcut. Bu anlamda ÅŸerleri hayra tebdil etmek, bizim azim ve irademize baÄŸlı.

Özetle, öyle görünüyor ki, insanlık kendini, belki de siyasî ve ekonomik anlamda hiç bu kadar büyük bir toplu tehdit altında hissetmemiÅŸtir. Bu tehdidin adı, sadece eski dünyayı - büyük bölümünün baÄŸrından geçtiÄŸi “Bir kuÅŸak bir yol projesi” ile - kıskaca alma ihtimalinden deÄŸil, ayni zamanda sinsi karakteri, heyyülâ nüfusu ve dijital teknolojisinin de yardımıyla topyekûn bir “kontrollü dünya düzeni kurma” hedefi gütmesinden dolayı, Kızıl Çin tehlikesi gibi görünmektedir. Özetin özeti ise; sırf bizden ibaret deÄŸil, bütün bir dünya aklını başına toplamazsa, kurulacak “yeni-dünyalar”ın, hatta sıcak savaÅŸların, zengin-yoksul demeden kime neler getireceÄŸini kimse bilemez!..

YaÅŸasın D. Türkistan ve onunla birlikte bütün mazlum milletlerin hürriyet dâvası!

Dr. Mustafa KÖK’yazdı

Kaynak:

http://www.elbistaninsesi.comhttps://www.elbistaninsesi.com/dogu-turkistan-dvasi-ve-mill-siyaset-makale,6373.html
Dr. Mustafa KÖK

Dr. Mustafa KÖK

Yazar
Köşe yazar | Türkiye Yazarlar Birliği ve Türk Felsefe Derneği üyesi
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.