Çin tarihindeki ölümle bağlantılı en kötü hatıralara bir bakalım; Mao ve Stalin döneminde Çin ile Sovyetler Birliğinin ikili ilişkisi çok iyi olmuştu. Çin, Sovyetler örneğinden istifade etmek istemiş, bunu gerçekleştirmek amacıyla uzmanlarını dayanışma örneklerini araştırmak için göndermişti. Bu uzmanlar Sovyetlerden tonlarca yakıt ve fabrika maketlerini ödünç alarak geri döndüler. Bunların karşılığında Sovyetlere tarım ürünleri vereceklerdi. Ancak Kruşçev’in Sovyetlerin başına geçtikten sonra 1956 yılında Stalin’in vahşiliğini eleştiren konuşmadan sonra Çin ile Sovyetler arasında tartışmalar başladı. Böylece yollar ayrıldı. Mao Sovyet mevkidaşını bozguncu olarak görmekle kalmadı, daha da ileri giderek kendipartisinde fırsat bulunca hemen ortaya çıkıp, emeklerini yerle bir etmek isteyen gerici güçlerin olduğundan endişe duymaya başladı. Bunu önlemek için yeni bir hile düşündü ve kendisi dâhil olmak üzere komünist partideki tüm yetkililere yöneltilen tenkit ve eleştiri kampanyası başlattı. Bunu gören yazar ve aydınlar kendi düşüncelerini meydanlarda, üniversite kampüslerinde ve parti merkezlerinde çeşitli yöntemlerle dile getirmeye başladı. Onlar değişim zamanının geldiğini zannetmişlerdir. Ancak bu Mao’nun yeni tuzağından başka bir şey değildi. Bu tuzaktan dolayı 500 bin ile 1 milyon arasında muhalif yakaladı ve onların çoğu gericilik suçlamasıyla ‘‘Yeniden Eğitim’’ Merkezlerine gönderildi. Onlarla ilgili detaylı bilgiye ‘‘yüz gül kampanyası’’ konusunda anlatacağız.
Mao partisi içinde kendisine karşı çıkacak yeni Kruşçev’den kurtulmuştur. Daha sonra ne yapmalı? Sovyet örneğine meydan okudu. Kruşçev ülkesinin yıllık gelirinin Amerika’nın yıllık gelirini geçecek vaziyette artmasını planladığını açıkladı. Mao bu plana Çin’in çelik üretiminin dünyanın en büyük üreticilerinden olan İngiltere’nin üretimini geçme planıyla yanıtladı. Çin yılda 5 milyon ton çelik üretiyordu. Mao 1958 yılından itibaren üç yıl içerisinde 100 milyon tona çıkarmayı planladı ve buna ‘‘ileriye dönük büyük atlayış’’ adını verdi ve bu üretime çiftçilerin tamamını seferber etti. Herkes çelik üretimine odaklandı. Ellerindeki tarım ve diğer üretim işlerini bıraktılar ve milli hedef olan çelik üretimine odaklandılar. İşçiler kullandıkları demir tabak ve kaşıklarını dahi ilkel yöntemlerle eritip çeliğe dönüştürdüler. Aynı zamanda Mao’ya tarım üretiminin de çok iyi ilerlediğini bildirdiler.
Yalan inanılmazdı. Bir kilometre karelik tarım arazisi sadece bir ton pirinç üretirken, reklamlar bu üretimin 20 tona ulaştığını ifade ettiler. Kötü haber sadece bu değil, bundan daha kötü olanı, bu rakamın daha fazla verginin habercisi olmasıydı. Yani: çiftçi 1 ton pirinç için kendi birikiminden 20 ton pirincin vergisini ödüyordu. Böylelikle gıda ürünleri azalmaya başladı, sonuç ise çift taraflı başarısızlık idi, bir taraftan kalitesiz çelik üretilmiş, diğer taraftan gıda tükenmişti. Bunun bedeli ise, kıtlıktan başka bir şey değildi.
Ölü sayıları artmaya başladı. 1958 yılının sonlarında Shandong eyaletinde 1 milyona yakın insanın öldüğü kaydedildi. Kore savaşındaki Çin ordusunun komutanı ve Mao’nun yakın arkadaşı Peng Dehuaibu işi sevmedi ve Luşan konferansında ‘‘ileriye dönük büyük atlayış’’ hamlesinin sonuçlarının kötüye gittiğini tenkit etti. Ancak Mao buna çok sert tepki gösterdi ve Peng Dehuai’nin tüm görevlerini elinden aldı. Ölüm kokusu artmaya devam eder ve Çin Komünist Partisi Politbürosundan üç üye köylerdeki ölüm oranları hakkında rapor isteyecektir, ancak 1959 yılında 10 milyon insanın öldüğü raporu hazır olunca Çin başbakanı ZhouEnlai raporun derhal yakılması emrini verir. Milyonlar ölmeye ve açlıktan kıvranmaya devam ederken, resmi sessizlik olaya hâkimiyetini koruyordu. Hatta daha ileri giderek hükümetin resmi desteğiyle Xinyang ve Shandong köylerindeki müreffeh hayatı konu alan filimler gösterilmeye başladı ve diğer kasaba ve eyaletlerin de bu şehirlerden örnek alması istendi. Ancak başkent Pekinde yaşayan insanlar aynı eyalette 1 milyon insanın açlıktan öldüğünü bilmiyordu. Lider Mao herkesi güvende hissettirmek için güzel kızlarla dans ederken onlar bu faciadan nasıl haberdar olsun ki?
Tek bir kişi Çin devriminin lideri Mao’nun hikâyelerini teyit etmek istedi. O,Hainan’daki köyüne giden Çinin Mao’dan sonraki başkanı LiuShaoqi idi. Liu köye gittiğinde açlıktan ölenlerin sayıları onun dehşete düşürdü. Akrebinde çiftçileri topladı ve bu ölümlerin sebebini sordu, ancak onlar gerçekleri anlatmaktan korkuyorlardı, onun için kuraklığı bu açlığın sebebi olarak öne sürdüler. Liu onlara inanmadı. Çünkü o da köyde büyümüştü ve kuraklık olduğunda su giderlerinin kuruyacağını biliyordu, mevcut durumda ise, su giderleri yarısına kadar doluydu. Onun için sorusunu tekrar sordum ve: kıtlığın % 3nün doğal felaketlerden, %70’den fazlasının ise, insanların yaptıklarından olduğunu öğrendi. Liu Pekine döndü ve Mao ile kıtlığın ana sebebinin ‘‘ileriye dönük büyük atlayış’’ olduğunu tekrar anlattı. Ardından Liu Çin’e başkan oldu ve DengŞiaopingile birlikte yeni dayanışma örnekleri geliştirdiler. Bunlarla da çiftçilere daha fazla tarım mahsulü bulundurma izni verilmiş oldu, ayrıca çelik üretimindeki radikallik durduruldu. Bu dönemde Mao yerini yeniden konumlanmasının gerekli olduğunu anladı ve siyasi hayattan çekilerek köye döndü. Ancak birkaç ay sonra siyasete en geniş kapılarından dönecekti.
Mao Pekin’e döndüğünde ergenleri ve üniversite öğrencilerini halkın düşmanları olan burjuvaziye, sağcılara ve gericilere karşı harekete geçmeye çağırdı. Gençler Mao’nun çağrısına uydu ve doktorlar, bakanlar, valiler, yazarlar ve akademisyenlerin peşine düştüler. Gençler toplumun başı sayılan bu kesimleri meydanlarda yargıladılar ve toplu idamlar uyguladılar. İsmini yazını önümüzdeki kısımlarında vereceğim filimde bu olayları anlatan bir filmi de izleyebilirsiniz. Filimde yaşlı bir adam kameranın önüne geçmiş ve muhabire felcin hikâyesini anlatıyor. Mao’nun çağrısına uyan Kızıl yelekli öğrenciler Pekin Üniversitesini kuşatmış ve onu yakalayarak, dayanamayacağı işkenceler yapmıştı. O anda ona göre hayat ile ölüm arasında hiçbir fark kalmamıştı. Dolaysılar dördüncü katta atlamayı tercih etmiş ve atlamış, ancak ölmek yerine sakat kalmış ve hayatının kalanını tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kalmıştı. Bu olayı anlatan kişi Çin’in efsane lideri DengŞiaoping’in oğlu ve Çin engellileri Derneğinin başkan DengPufang’dan başka biri değil. DengŞiaoping ise, büyük atlayış hamlesi sonucunda ortaya çıkan kıtlığı yenmek için uğraşan LiuShaoqi’nin yakını idi ve Mao’nun ölümünden sonra Çine başına geçerek Çin’in güçlenme ve açılma hamlesini yapan lideridir. Büyük atlayış hamlesine karşı çıkan ilk muhalif olan ve Kore savaşındaki Çin ordusunun komutanlığını yürüten Peng Dehuai’nın sonunu merak mı ettiniz? Onu da müsriflik yapma ve rüşvet suçlamasıyla sokaklarda yürütüldüğünü görürüz. Çin devletine başkanlık yapmakta olan LiuShaoqi’nin sonu da parlak olmamıştı. Nitekim kızıl yelekli gençler onun evini de kuşattı, onu insanlara hitap ettiği meydana sürükledi ve onun ağarmış olan saçlarına rağmen ergenler onu yargıladı. Onun sahada son görülmesi o sene oldu, daha sonra bir hapishaneye götürüldü ve 1969 yılında ilaçlardan bile mahrum vaziyette öldü. Ölüm kâğıdında ise: görevi bilinmiyor, yazıyordu. Bu adamın bir dönem Çine başkanlık yaptığının birkaç kez altına çizmemiz gerek!
Mao büyük atlayış hamlesiyle 1958 – 1961 yılları arasında insanlık tarihinin en büyük kıtlığının işte böyle bilinçsizlik ve kibirle gerçekleştirdi. O, ölüm sayısıyla alakalı raporların tamamını yok etti. Politikalarını tenkit edenleri medyadan uzaklaştırdı. İnsanlar milyonlarla ölürken, Mao, kameralar önünde bol mahsul veren pirinç hakkında konuşarak eğlenmeye devam ediyordu. Raporlar yok edildi, politbürodaki büyük siyasetçilerin konuşmaları engellendi. Cesaretlenip konuşanlar ise, Kültür Devriminde cezalarını buldular. 1976 yılında Mao öldükten sonra gerçekleri ancak öğrenebildik. Gerçek dediğimiz, 30 – 43 milyon arasındaki insanın bu kıtlık sonucunda öldüğü idi. Bu olay hakkındaki detaylı bilgiye ‘‘Çin’in Efsanesi Mao’’ isimli 5 bölümden oluşan belgeselden izlemeniz mümkün, nitekim belgeselde Çin’in devlet başkanı LiuShaoqi’nin kızı ve DengŞiaoping’in oğlu gibi olaya şahitlik edenlerden dinleme şansınız var. Bizim bahsettiğimiz hususlar belgeselin üçüncü ve dördüncü bölümlerinde yer almaktadır.
Çin’in binlerden oluştuğu tahmin edilen Korona Virüs (Çin Virüsü) sebebiyle ölenlerin sayısını gizleyemeyeceğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Çin kendi halkından ve bütün dünyadan 43 milyon insanın hayatına mal olan kıtlığı senelerce gizlemeyi başarmıştır.
Mao’nun ölümünden sonra DengŞiaoping devletin başına geçti. Elbette ki onu görevinden alı koyanlardan, oğlunu felç eden kızıl yeleklilerden intikam alacaktı, aldı da zaten. Deng,Devletin ekonomik sistemini komünizmden kapitalizme dönüştürdü.politbüro üyelerinin bazısını yargıladı. Özellikle dörtlü çeteyi ve onların arasındaki Mao’nun karısı ve Kültür Devrimi yargılamaları sorumlusu JiangQing’i yargıladı ve ölene kadar hapisten çıkarmadı. Deng, Mao’nun yaptıklarından ders çıkarmış ve onun hatalarını tekrarlamamıştır diye düşündüyseniz, elbette yanılıyorsunuz. 1989 yılında komünist kutbu yok olmaya doğru ilerliyordu. Demokrasinin üçüncü dalgası Pekin’e ulaşmıştı. Günlerin birinde DengŞiaoping büyük atlayış ve kıtlık zamanında muhalif olarak Mao’nun karşısına nasıl dikildiyse, Çin Komünist Partisinin üst düzey yöneticilerinden olan Hu Yaobang da DengŞiaoping’nın karşısında dikilerek demokratik reformların güçlendirmenin gerekli olduğunu ifade etti. Deng akıllıca davranarak muhalifini öldürmedi, hapse de atmadı. Ancak 15 Nisan 1989 yılında ölene kadar toplumdaki etkisini yok etti. Hu Yaobang öldükten sonra DengŞiaoping reform dalgalarının son bulduğunu düşündü, ancak birkaç ay sonra gelecek olan dalga tüm dünyayı yerinden oynatmıştı. Reformist Hu Yaobang’nin taraftarları onun defnedileceğini günden faydalanmış ve Çin Komünist Partisi Genel Merkezi önünde demokrasi talep ederek protesto gösterisi düzenlemişlerdi. Onlarca kişinin toplanmasıyla başlayan bu protesto yüz binlerce insanı Tiananmen meydanında toplamayı başarmıştı. Bu protesto ise, Çin tarihindeki en büyük protesto olarak tarihe geçti.
Bu protesto esnasında Çin Devletini küçük düşüren öyle bir görüntü var ki, unutmak mümkün değil. Uygur asıllı fit bir genç, adı da Örkeş DEVLET, Tiananmen meydanı protestosunun yöneticilerinde oluşan arkadaşlarıyla birlikte açlık grevi ilan etmiş ve devletin başbakanını görüşmek için masaya oturmaya mecbur etmişti. Örkeş Çin devlet televizyonu ve yüzlerce televizyon kanalı kameralarının önünde sağ bacağını sol bacağının üstüne atmış vaziyette Çin Devleti ve Çin Komünist Partisindeki ikinci kişiyi azarlıyordu. O, zaferden emin gibi, ülkeyi demokrasiye kavuşturmuş gibi duruyordu. Çin’in ‘‘güçlü lideri’’ DengŞiaoping’nin birkaç gün sonra protestoları zor kullanarak dağıtma emrini vereceğini bilememişti. Aslında meydanın çevresinde meydanı koruyan askerler vardı, ancak protesto uzun sürdüğü için askerlerle protestocular arasında bağlantı güçlenmiş, askerler protestoculara kıyafet ve yiyecek getirmeye başlamıştı bile.
Pekin Tiananmen meydanını korumakta olan askerleri çekti ve yerine köylerden 200 bin kişilik ordu getirdi ve kurşunlar ve tanklarla insanları öldürmekten çekinmedi. Emir geldikten sonra katliam başladı. Katliamın haberi başkent halkına gelince onlar da meydanlara döküldü ve tanklara saldırmaya başladı. Onlar tankları ateşe verdiler ve askerleri tanklardan indirip ölesiye dövdüler. Ancak karşılaşmanın sonucu önceden belirlenmiş olacaktı ki, yüzlerce insanın öldürülmesinin ardından meydandakiler teslim oldu. Meydanda ambulans yoktu, dolaysıyla insanlar yaralıları bisikletlerle taşımaya çalışıyordu, ancak yaralıları taşıyanlar dahi kurşuna hedef oluyorlardı ve yaralılarla kurtarıcılar birlikte ölüyorlardı. Baskın yapılan günün sonrasındaki günlerde insanlar yakınlarını aramak için meydana girdiler, ancak bunu bedeli de çok ağır oldu, cesaret edip, meydandaki yaralıyı kurtarmak isteyen de kurşundan kurtulamadı.
Çin hükümeti Tiananmen olaylarını silah zoruyla sonlandırdı. Akabinde olayları yönetenlerin arasında daha az ün kazananları tutuklama ve idam etmeye başladı. Ancak olaylara liderlik eden 21 öğrenci ve aydın için özel soruşturma açıldı ve her birini yakalamak üzere 40 polis görevlendirildi. İngiltere tarafından yönetilmekte olan Hong Kong’da bazı filim yapımcılar Tiananmen olaylarının üst düzey liderleriyle irtibat kurmak üzere gizli bir hücre teşkil etmeyi başarmıştı. Aracı olarak Çin devletinin elinde bile bulunmaya iletişim araçlara sahip olan ‘‘Çin Mafyasını’’ kullanmışlardı. Mafya iletişim işini hallettikten sonra iki aşamada muhalifleri Hong Kong’a taşımaya başladı. İlk aşamada mafya muhalifleri Pekin civarındaki gizli yerlerinden 20000 kilometre uzakta olan Çin büyük karasının güneyine taşıdılar. Muhalifler burada mafyanın misafir olarak barındılar. İkinci aşamada ise, kaçak malların taşındığı gemilerle Hong Kong’a taşıdılar. Hong Kong’daki hücre batı ülkeleri burada bulunan elçilikleriyle gizlice görüşüp, Tiananmen liderlerinin iltica taleplerini iletmekle meşgullerdi.
Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliği ilk diplomatik temas olsa da, büyükelçi Donald Anderson aracılığıyla onların talepleri reddedildi. Akabinde Kanada ve Avusturalya elçilikleriyle görüşülmüş, ancak olumlu yanıt alınamamıştı. Sadece Fransa büyükelçisiJeanPierreMontaigne arananlar arasındaki en tehlikelisi olan Örkeş’i kendi evine ağırladı ve Fransa’nın üst düzey yetkililerinden başkan François Maurice ve dışişleri bakanı Roland Dumas’a durumu bildirdi. Onlar da gizli belgeyle muhaliflerin iltica talebini kabul ettiler. Ardından Fransa’nın Çin uzmanlarından ikisi diplomat olmak üzere 6 kişiyi bu hususta görevlendirdiler. Onlar da kaçak muhaliflere Paris’te gizli yer ayarladılar. O anlarda muhalifler Hong Kong’da toplanmışlardı. Onlar toplanır toplanmaz Londra’dan bir istihbarat elamanı Hong Kong’a gelerek onların kaçış işlemlerini organize etmeye başlamıştı. Ajan muhaliflerin gizlenmesi için gerekli olan makyaj malzemelerini bile tedarik etmişti. Sonunda onlar Paris’e doğru yola çıktılar ve onların hiçbiri Çin büyük karasını bir daha göremedi. Bu operasyona ‘‘Sarı Kuş Operasyonu’’ adı verilmiş olup, detaylarını 2019yılı Haziran ayında Tiananmen olaylarının 30. Yıldönümü münasebetiyle DW yapım tarafından yayınlanan ‘‘Sarı Kuş Operasyonu, istihbarat kurumları ve Tiananmen ayaklanması’’ isimli sürükleyici belgeselde izlemiştim.
Eğer hâlâ Çin’in virüsten ölenlerin sayısını gizleyemeyeceğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, DengŞiaoping dönemindeki Çin Komünist Partisi Tiananmen olaylarının izlerini tamamıyla yok etmeyi başardı. Onun döneminde olsun ya da sonraki dönemlerde olsun olay hakkında konuşmak bile yasaklandı. Katliam hakkında konuşmanın yasaklandığı gibi, katliama ait arşivler tamamen yok edildi ve sadece 4 Haziran olayları olarak anılıyor. Hatta yirmi birinci yüzyıl kuşağı olay hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildir. Onlar tanklara kafa tutan kişinin fotoğrafını bile görmediler. ABC tarafından (Tiananmen Square 30th anniversary: How China erased iconic 'tank man' image for young people) (Tiananmen olaylarının 30. Yıldönümü: Çin gençlerin zihninden ‘tank adam’ imajını nasıl Tiananmen sildi?) isimli çarpıcı bir rapor hazırlanmıştır. Tiananmen olaylarının bazı yöneticileri Çin’in dışına kaçmayı başaramasaydı, yeryüzündeki hiç kimse olaylar esnasından olup bitenlerin detaylıca öğrenemezdi.
Çin Komünist Partisi gerçekleri gizleme ve değiştirme hususunda uzmandır. Bu alanda Mao gibi radikal komünist kıtlık olaylarını değiştirmiş ve gizlemişse, Deng gibi reformist komünist Tiananmen olaylarındaki faciayı gizlemiş ve değiştirmiştir.
Ömer Bek Ali, Kazakistanlı biri, Çin polisi onu 8 ay tutukladıktan sonra Doğu Türkistan’daki ‘‘Yeniden Eğitim Merkezine’’ gönderiyor. Doğu Türkistan ise, Çin’in altıda birini teşkil edecek büyüklükte ve Çin’in uranyum, altın, petrol ve doğalgaz gibi madenlerinin en büyük kısmını barındıran ve Çin tarafından işgal edilen bölgedir. Bölge Avrasya bölgesinde önemli stratejik konuma sahip olmasının yanı sıra Asya ile Avrupa arasındaki geçit olması hasebiyle de önemlidir. Doğu Türkistan’ı ele geçirmekle Sibirya’daki Rus demiryoluyla yarışılabilir. Ayrıca Tacikistan ve Afganistan üzerinden Türkiye’ye karadan gelen bir İpekyol’uyla bağlanılabildiği gibi, Pakistan’ın Gwadar limanı üzerinden Arap denizindeki derin sulara inilebilir. Tüm bunların yanı sıra Kazakistan üzerinden tüp tünelleri ve demiryollarıyla Hazar denizine ulaşılabilir. Çin Doğu Türkistan’ı kaybettiğinde Asya pasifiğindeki yerini kaybeder. Amerikalı düşünür ParagKhanna ‘‘The Second World: Empires and Influence in the New Global Order’’ ‘‘Yeni Dünya Düzeni: Yeni Yükselen Güçler 21. Yüzyılda Dünyayı Nasıl Belirliyor?’’ isimli eserinin ikinci cildinde yer alan ‘‘Asya Meseleleri’’ bölümünün dokuzuncu fasıl olan (Tibet ve Sincan: Yeni Bambu Perde) başlığında şunları söylemektedir: bölge önemli. Çin bölgedeki Uygurların yerine Han Çinlilerini yerleştirerek oranın demografik yapısını değiştirme planını yirminci yüzyılın ortalarında harekete geçirmeye başlamıştı bile. Bölgeye Han Çinlisi yerleştirme işlemi 50 yıl daha sürecek. Bu aslında günlerin birinden milli talepleri oluşabilecek olan Uygurları ve Uygur kültürünü yok etme girişiminden başka bir şey değildir. Çin Kültür devrimi dönemindeki ‘‘Yeniden Eğitim Merkezleri’’ uygulamasıyla baskıları yeniden uygulayacak. Ancak bu sefer Çin genelindeki sağcı ve gericilere yönelik değil de sadece Uygur Müslümanları yönelik olacak.
Kazakistan vatandaşı olan Ömer Bek Ali ‘‘Yeniden Eğitim Merkezlerinde’’ tutuklananların biriydi. Mayıs 2018de kurtuldu ve hüzünlü hikâyesini dünyaya anlatmaya başladı. Tutuklu iken dört gün boyunca uyumasına izin verilmemiş. Elleri ve ayakları demirden yapılan kaplan koltuğu adı verilen koltuklara bağlanmış. Her gün beş saat ayakta durmaya mecbur kalmış. Bazı dönemlerden yemek verilmemiş. Ceza olarak domuz eti yemek ve alkollü içecek içmeye zorlanmış. Bek Ali tutuklandıktan 3 hafta sonra tutuklandığı yerde intihar girişiminde bulunmuş ve yaşadıklarını hâlâ detaylarıyla hatırlıyor. O, kendi dini ve milletini inkâr etmek için sabah – akşam yaşadığı işkence ve baskıları hatırlarken ağlamaktan kendini alıkoyamıyor. Ömer Bek Alinin hikâyesini medya kuruluşlarında kolayca bulabilirsiniz. The Independent tarafından hazırlanan ‘‘Muslims forced to drink alcohol and eatpork in China’s ‘re-education’ camps, former inmate claim’’ isimli rapor bunu hatırlamanıza yardımcı olacaktır. Çin hükümetinin buna karşı tutumu ne olabilir ki? İnkârdan başka. Çine göre Ömer Bek Alinin bahsettiği tutuklama kampların mevcut değil. Ona göre de Ömer Bek Ali yalan söylemiş oluyor. Dolaysıyla raporların tamamı sahtedir. Çin bir yıl boyunca yalan söylemek dışında hiçbir şey yapmadı. Aradan bir yıl geçtikten sonra kampların varlığını kabul etmek zorunda kaldı ve BBC muhabirlerine kamplara girmeye izin verdi. Ancak onlar Uygur Müslümanlarının Çin’in güzel davranışlarından dolayı sevinçten dans ettikleri görüntülerle çıktılar. BBC raporunu kapak fotoğrafı oradaki facianın vahametini aktarmaya yeter aslında. Raporun başlığı: ‘‘Inside China’s 'thought transformation' camps’’ olup, kapak fotoğrafında dayak yüzünden sağ gözü morarmış bir adamın dans etme görüntüsü var.
Globalleşmenin ve şeffaflığın çağında bile Çin Komünist Partisi gerçekleri değiştirme ve suçunu inkâr etmekten kaçınmıyor. Konu bir milyonu aşkın insanla alakalı olduğunda bile Çinin tutumunda değişiklik görülmüyor. Hâlbuki günümüzde Doğu Türkistan’da bir milyonu aşkın insan hayvanlar gibi hatta hayvanlardan daha aşağılık bir vaziyette toplanıyor ve beyin yıkama operasyonlarına maruz kalıyor. Böylece Çin insanlık onurunu çiğnemekten çekinmemiş oluyor. Faciayı anlatan şey ise, muhaceretteki bazı Uygurların cesaretlenip, zulmü anlatması oldu. Onlar usular arası basının ilgisini çektiler. Usular arası basının baskıları ise, Çin’in olayın varlığını kabul etmeye mecbur etti. Pekin şu günlerde olayı süslemek ve imajını düzeltmek için çaba gösteriyor. Bir Uygur olarak yaşanan en ufak olayı anlatmanız bile hayatınızı berbat etmeye yeterlidir. ABC muhabiri Çin’in kalbinden bir belgesel hazırlamış olup, belgesel Çin devletinin kendi vatandaşlarını iyi vatandaş ve kötü vatandaş olarak ayrıt ettiğini, vatandaşların devletten alacağı hizmetlerin de bu taksime göre olacağı yer alıyor. Çin bu sisteme Sosyal kredi sistemi adını vermiştir. Belgeselin adı: ‘‘ExposingChina's Digital Dystopian Dictatorship’’olup, belgeseli yapan muhabir Çin’in teknoloji merkezlerinden sayılan Chongqing şehrinde LiuHao isimli görevden uzaklaştırılmış bir gazeteciyle görüşüyor. LiuHao isimli bu gazeteci 2015 yılında üst düzey bir yetkili ile mahkemelik oluyor, Liu yetkiliyi şantaj yapmakla suçluyor. Ancak mahkemede yetkili kazanıyor ve mahkeme gazeteciyi, gazetede resmi özür yazısı çıkarmaya ve tazminat ödemeye mahkûm ediyor. Bütün bunlara rağmen yetkili gazeteciden fazladan para isteyince, gazeteci bunu reddediyor. Kısa bir süre sonra gazeteci kara listeye alınıyor ve istenmeyen vatandaş durumuna düşüyor. Devlet onu dürüst olmayan vatandaş listesine dâhil ediyor. Akabinde cep telefonundan tren bileti almaya çalışıyor ama engelleniyor, uçak bileti de alamıyor. Çin sosyal medyası Weibo’daki iki milyon takipçisi olan hesabına girmek istiyor ama hükümetin hesabını sildiğini fark ediyor. Yeni bir hesap açmak istiyor ama yine açamıyor. Kendi fikrini ortaya koymak ve gerçekleri aramak sosyal izolasyon ile sonuçlanmış oluyor.
Çin Komünist Partisi yalan, uydurma, gerçekleri gizleme ve değiştirme ile dolu bir mirastan başka bir şey değildir. Bunu biz yıllarca gizlenen kıtlıkta gördük. Parti içi kavga olmamış olsaydı bu gerçekleri hiçbir zaman öğrenemezdik. Ayrıca binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan katliamla gördük. Çin katliamı insanların zihninden kazmak istemişti, ancak katliamdan kurtulmayı başaranlar sayesinde bu gerçekleri öğrendik. Günümüzde ise, Uygurlara uygulanan vahşetle tekrar görüyoruz. O vahşeti de oradan kurtulmayı başaran insanlar sayesinde öğrenmiş olduk. Aksi takdirde bir milyonu aşkın insana yapılan zulümden habersiz kalırdık. Şimdi 2020 de biri çıkıp Çin’in Korona virüsten ölenler hakkındaki açıklamasından şüphe duyarsa mazur görülmelidir. Çinin söylediklerine inandıracak ve kendisini savunabilecek temiz geçmişi yoktur. Yukarıdaki gerçeklerden sonra Çin’den gelen bilgiye şüpheyle bakmak esas olmalıdır. Şüpheden başkası kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Dünya sağlık örgütü gibi kurumların raporlarına güvenmek te pek sağlam bir yöntem değil, çünkü oradaki çalışanların bağımsız şekilde araştırma yapma yetkisi bulunmamaktadır. Özellikle Çin’in içinde öylededir. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü de Çin’in resmi açıklamalarına dayanarak rapor hazırlamaktadır.
Sonuç olarak, Çin’in korona virüsten ölenlerin sayısı hakkında verdiği rakamlar doğru mu? Kesin olarak doğru demek te, kesin olarak yalan demek te mümkün değil. Sadece şüpheyle yaklaşmamız mümkün. Şüphenin Komünist Partiye yönelik tutumumuzun temelini oluşturması en doğru olanıdır. Önce şüphelenmek sonra beklemek gerek. Fakat Çin hükümetinin söylemlerine güvenle bakmak ve onu gönüllü olarak savunmak, bununla da kalmayıp o konu da şüphe duyanları Çin’e karşı ırkçılık yapmakla suçlamak olsa olsa aptallık olur.