Doğu Türkistan'ın Gulca bölgesinde bilinçlenen âlimler ve vatansever gençler, 1990'ların başında Çin'in Uygur gençlerini işsiz bırakarak onları uyuşturucu ve alkole bağımlı hâle getirme, ahlaki olarak yozlaştırma ve sözde "Aile Planlaması" politikasıyla henüz doğmamış bebekleri öldürme suçlarına karşı mücadele etmek amacıyla İli Meşrebi'ni yeniden canlandırdı. Ancak kısa süre sonra Çin, bu faaliyeti yasakladı ve hatta gençlerin futbol takımları kurarak turnuvalar düzenlemesini bile engelledi.
Çin'in baskı ve asimilasyon politikalarına karşı içeride öfke biriktiren Uygur gençleri, 4 Şubat 1997 gecesi, Ramazan ayının Kadir Gecesi vesilesiyle Kur'an okuyarak ibadet eden bir grup kadının Çin polisi tarafından tutuklanarak hapse atıldığını öğrendi. Sadece ibadet etmek isteyen bu kadınlardan bazıları, polis tarafından dövülerek şehit edildi.
Bu vahşeti duyan yaklaşık 700-800 Uygur genci, 5 Şubat'ta barışçıl bir protesto düzenleyerek Gulca şehir merkezindeki hükümet binasına doğru yürüdü. Ancak Çin ordusu ve silahlı polis birimleri göstericileri kuşattı ve direnenleri kurşuna dizdi, üzerlerine soğuk su sıkarak dondurarak öldürdü. Hayatta kalanlar tutuklanarak cezaevlerine götürüldü ve ağır kış şartlarında soğuk hücrelere hapsedilerek donduruldu.
Bu vahşeti gören halk, ertesi gün, 6 Şubat'ta tekrar sokağa çıkarak bu zulme karşı binlerce kişilik bir protesto düzenledi. Göstericiler, haksız yere tutuklanan gençlerin serbest bırakılmasını talep etti. Ancak Çin yönetimi, halkın haklı taleplerine kulak vermek yerine göstericileri otomatik silahlar ve makineli tüfeklerle taradı. Çin ordusu ve güvenlik güçleri, gösterileri kanlı bir şekilde bastırarak büyük bir katliama imza attı.
İki gün süren bu katliamda 400'den fazla Uygur genci şehit oldu ve Gulca sokakları kana bulandı. Çin, bu protestoları bahane ederek ili vilayetinde yaklaşık 5.000, tüm Doğu Türkistan genelinde ise yaklaşık 20.000 Uygur'u tutukladı. Çin yönetimi, uluslararası hukuku hiçe sayarak gösterilerde yaralananların tedavi edilmesini yasakladı ve tıbbi yardım sağlamayı engelledi. Sonuç olarak birçok gösterici kan kaybından veya tedavi edilmediği için hayatını kaybetti. Protestoya katılan yüzlerce genç kayboldu ve tutuklananlar hapishanelerde işkenceye maruz bırakıldı. İşkenceler o kadar ağırdı ki, bazı Çinli polisler bile bu vahşete dayanamayarak görevlerinden istifa etti.
Çin, bu katliamla yetinmeyerek tutuklananları toplu olarak idam etti. Görgü tanıklarına göre, 9 Aralık 1997'de 1.000'den fazla Uygur, yargılanmadan kurşuna dizilerek şehit edildi.
Gulca Katliamı'ndan sağ kurtulan tanıklar, Çin'in bu olaydan önce ve sonra işlediği suçları ortaya çıkararak, protestolara katılan Uygurların %80'inin Çin tarafından katledildiğini, geri kalanların ise bir şekilde yurtdışına kaçmayı başardığını belirtiyor.
Doğu Türkistan'da Uygurlar ve diğer Müslüman Türk halklarına karşı Gulca Katliamı gibi sayısız vahşi baskı ve soykırım uygulayan Çin, günümüzde de bu insanlık suçlarını kesintisiz bir şekilde sürdürmektedir.
Muhammed Ali Atayurt-Türkistan Press
Kaynak: Istiqlalhaber