5 Temmuz Urumçi Katliamı'nın 16. Yıldönümünde ETHR ve UDTSB Ortak Bildirisi

Saygıdeğer basın mensupları ve değerli kamuoyu,

Bugün, 5 Temmuz 2009'da Urumçi'de yaşanan ve binlerce Doğu

Türkistanlının hayatını kaybettiği, on binlercesinin ise kaybolduğu büyük

katliamın 16. yıldönümünde bir kez daha bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bundan

tam 16 yıl önce, 26 Haziran’da Çin’in Shao Guan şehrindeki bir oyuncak

fabrikasında zorla çalıştırılan Uygur işçilere karşı ırkçı Han Çinlilerinin

başlattığı saldırılar neticesinde çok sayıda Uygur genç linç edilerek hayatını

kaybetmiş, yüzlercesi yaralanmış, saldırganlar korunurken mağdurlar

tutuklanmıştı. Bu açık adaletsizliğe karşı 5 Temmuz’da Urumçi’de barışçıl

şekilde adalet talep eden on binlerce Doğu Türkistanlıya, Çin güvenlik güçleri

hedef gözeterek müdahale etmiş, binlerce insan öldürülmüş, on binlercesi

tutuklanmış veya kaybedilmiştir. Bu katliam, işgalci Çin yönetiminin Doğu

Türkistan halkının hak arayışına verdiği vahşi cevabın simgesi olmuştur.

Ancak 5 Temmuz yalnızca bir günün trajedisi değildir. Bu tarih, Doğu

Türkistan’da uygulanan sistematik baskı, asimilasyon ve kitlesel imha

politikalarının sembolü hâline gelmiştir. Bugün, aradan geçen 15 yıla rağmen,

Uygur halkı hâlâ aynı baskı düzeni altında yaşamaya zorlanmakta, insan

haklarına aykırı uygulamalara maruz kalmaktadır. 2025 yılı itibarıyla Doğu

Türkistan’da yüz binlerce insan “mesleki eğitim” adı altında toplama

kamplarında tutulmakta; birçok aile parçalanmakta, çocuklar ebeveynlerinden

koparılmakta ve kimliklerinden uzaklaştırılarak Çinli ailelere verilmekte ya da

devlet yatılı okullarına gönderilmektedir.

Zorla çalıştırma, özellikle son yıllarda daha sistematik hâle gelmiştir.

Uygurlar, Çin’in farklı bölgelerine rızaları dışında sevk edilmekte, düşük

ücretlerle ya da hiçbir ödeme yapılmaksızın zorla çalıştırılmaktadır. Bu

uygulama, insan kaçakçılığı ve modern kölelik tanımına açıkça uymaktadır. Çin,

bu programı sadece ekonomik çıkarları için değil, aynı zamanda Uygur halkının

sosyal dokusunu dağıtmak ve demografik yapıyı değiştirmek amacıyla

yürütmektedir.

Bununla birlikte, dinî özgürlükler başta olmak üzere temel insan hakları

da sistemli olarak ihlal edilmektedir. On binlerce cami ve mescit yıkılmış veya

ibadete kapatılmış, dini pratikler suç haline getirilmiş, İslam dini Çin Komünist

Partisi'nin ideolojik çerçevesine uydurulmaya çalışılmıştır. Uygur Türkçesi

sistematik olarak yasaklanmakta, çocuklara yalnızca Çince eğitim verilerek

kültürel miras bilinçli bir şekilde silinmektedir. Dinî, etnik ve kültürel

kimliklerin Çinlileştirilmesi, bir asimilasyon değil, doğrudan kültürel

soykırımdır.

Tüm bunlar yaşanırken Çin yönetimi, dijital gözetim sistemleri, sosyal

puanlama uygulamaları ve yaygın polis baskısı ile bölge halkının her an

izlenmesini sağlamaktadır. İnsanlar, düşüncelerini ifade etmekten, geleneklerini

yaşatmaktan ve inançlarını dile getirmekten korkar hâle getirilmiştir. Sokaklar

gözetim kameralarıyla donatılmış, şehirler birer açık hava hapishanesine

çevrilmiştir.

Çin, bu ağır insan hakları ihlallerini dünya kamuoyunun gözünden

kaçırmak amacıyla ekonomik ve diplomatik nüfuzunu kullanmakta, lobicilik

faaliyetleri ve medya manipülasyonlarıyla sessizlik inşa etmeye çalışmaktadır.

Ancak 2022 yılında yayımlanan Birleşmiş Milletler raporu dâhil olmak üzere

birçok bağımsız araştırma ve tanıklık, Doğu Türkistan’da yaşananların soykırım

suçunun unsurlarını açıkça taşıdığını ortaya koymuştur.

Bu noktada bizler, Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği (UDTSB)

ve Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği (ETHR) olarak dünya

kamuoyuna, uluslararası kuruluşlara ve devletlere çağrıda bulunuyoruz:

Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı sistematik baskı, asimilasyon ve

yok etme politikaları soykırım olarak tanınmalı ve bu suçun sorumluları

uluslararası hukuk önünde hesap vermelidir. Çin’in bu suçu cezasız

şekilde işleyebilmesinin temelinde, Doğu Türkistan topraklarının işgal

altında olması yatmaktadır. Uluslararası toplum, 1960 tarihli BM

Sömürge Altındaki Halklara Bağımsızlık Bildirgesi çerçevesinde Doğu

Türkistan halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımalı, bu doğrultudaki

girişimleri açıkça desteklemelidir.

Doğu Türkistan halkının meşru temsilcilerinin Birleşmiş Milletler, İslam

İş Birliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi uluslararası

platformlarda söz sahibi olması sağlanmalıdır. Aynı zamanda, Çin ile

sürdürülen ticari, akademik ve siyasi ilişkiler, insan hakları koşuluna

bağlanmalı; özellikle zorla çalıştırma sistemine doğrudan ya da dolaylı

olarak katkı sağlayan şirket ve tedarik zincirlerine yönelik yaptırımlar

uygulanmalıdır.

Türkiye başta olmak üzere Müslüman ülkeler, Doğu Türkistan’da

İslam’a, Müslümanlara ve Türk kimliğine yönelik yürütülen soykırım

politikalarına karşı daha güçlü, açık ve caydırıcı bir tutum sergilemekle

yükümlüdür. Bu tarihsel ve ahlaki sorumluluğun daha fazla

ertelenmemesi gerekmektedir.

Urumçi Katliamının üzerinden geçen 16 yılda, acılar dinmemiş; aksine

sistematik zulüm, daha derin ve yaygın hâle gelmiştir. Bu nedenle bizler,

bu bildiriyi yalnızca geçmişi anmak için değil, bugünü teşhir etmek ve

yarını kurtarmak için ilan ediyoruz. Unutmadık, affetmeyeceğiz. Doğu

Türkistan özgür olana kadar susmayacak, mücadeleyi sürdüreceğiz.

Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği

Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği

Tarih: 5 Temmuz 2025

Bu Haberi 122 kişi okudu!
05/07/2025
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.