Kanayan yaramız Doğu Türkistan

Kanayan yaramız Doğu Türkistan

Müslüman Uygur halkı yok edilirken sessiz kalamayız.

“Dilsiz şeytan” olamayız!



Doğu Türkistan kanayan yaramız, güneşin doğduğu fakat ne acıdır ki insanlığın battığı yerdir.

Doğu Türkistan’da önceleri yüzde üç olan Çinli nüfusu zaman içinde yüzde elli üzerine çıkarılmıştır.

Doğu Türkistanlı öz yurdunda esir olarak 250 senedir hep zulüm görmektedir.

Milyonlarca insan katledilmiş ve şehit edilmiştir. Kur’an okumak, namaz kılmak, oruç tutmak; kısacası müslüman olmak suçtur kadim yurt Doğu Türkistan’da.

Çin, 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin yönetimi ele geçirmesinin ardından Doğu Türkistan devletinin ismini “Sincan”( kazanılmış topraklar) olarak değiştirdi ve bölgedeki baskıları daha da artırdı.

Asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel imhasına yöneldiler. Bu dönemlerdeki insan kaybı milyonları bulmaktaydı.

Uygur Akademisi’nin yayınladığı rakamlarla “1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin, 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin, 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin, 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kardeşimiz hunharca ve çeşitli işkencelerle katledilmiştir.”

Kadim yurt ve tarihe sahip müslüman kardeşlerimiz Uygur Türk halkına Çin tarafından uygulanan zulüm arşı inletmekte, eşine rastlanmaz türden baskı ve asimilasyonlar devam etmektedir.

Dünya sessizdir.

Dünyada güç ve denge siyaseti hakimdir.

İnsanlar olanları kanıksamakta, ayrıca bilgi kirliliği ile yapılan zülüm perdelenmektedir.

Kadim bir millet yok edilmek, Çin tarafından yutulmak istenmektedir.

İki milyara dayanmış nüfusu ve komünist idare şekli ile tarihten gelen kuyruk acısı Müslüman Uygur halkından çıkarılmak mı istenmektedir?

Doğu Türkistan Özerk Devletinde otuz beş milyon civarında Müslüman Uygur halkı yaşamaktadır.

Uygur halkının toprakları madenler ve stratejik konumu itibarı ile çok önemli ve değerlidir.

Çin tarafından Uygur halkının takriben üç milyon civarında vatandaşı çeşitli gerekçelerle (Türkiye’de öğrenim gören çocuğunu görmek üzere Türkiye’ye gelip dönmüş olmak kampa alınmak için gerekçe oluşturabilmekte) kamplara alınmakta ve kamplarda kalanların anlatımları ile akla gelmez zulümlere uğratılmaktadırlar. Kadınların ırzına geçilmekte olduğu, doğum yapan kadının çocuğunun kendisinden alındığı ve çocuğu doğuran ananın çocuğundan bir daha haber alamadığı, kamplarda kadınların çırılçıplak soyularak içlerinden kimi istiyorlarsa ırzlarına geçildiği kamplarda kalanlarca anlatılmaktadır.

Ayrıca Müslüman bir ailenin katiyen kabul etmeyeceği başka bir uygulama ise, Müslüman Uygur ailelerinin evlerinin içine kaynaştırma adına Çinli yerleştirilmesidir.

Camilerde kameralar bulunduğu Uygur Müslümanlarının kameralar vasıtası ile anbean takip edildikleri anlatılmaktadır.

Çin konsolosluğuna 28 Mayıs 2020 tarihinde bir e-posta göndererek bazı sorular sormuştum.

Konsolosluktan gelen cevap duyumlarımızın yanlış olduğu şeklinde idi.

Ayrıca konsolosluğa yazdığım yazıda;

“Kadirye Wufuer hanımefendinin annesi AJIRANMU ROUZI isimli hanımefendinin Türkiye’ye gelip Doğu Türkistan’a döndükten sonra, sebepsiz yere önce kamplarda tutulduğunu, sonrasında ise hapse atıldığını ve akıbetini bilmediklerini ifade ettiklerini, bu konuda resmi bilgi ile gazetecilik sorumluluğu ile kamuoyunu bilgilendirmek istediğimi ifade etmiştim.” Bu konuda herhangi bir bilgi verilmedi.

Çinli yetkililer şeffaf olmalı, bilgi kirliliğine meydan vermemeliler. Güneş balçıkla sıvanmaz.

Gerçekler eninde sonunda ortaya çıkar.

Doğu Türkistan’da yaşanılanlar sivil toplum örgütlerince dünyanın gündemine taşınmalı dünya kamuoyuna duyurulmalıdır.

Ayrıca Çin devleti bağımsız gazetecilere ve uluslararası insan hakları örgütlerine Doğu Türkistan’ın kapılarını açmalıdır.

Dünyada iki milyara yakın Müslüman yaşamakta.

Uygur Müslümanlarına yapılanlar Müslümanları çok üzmekte, barış ve güven ortamına zarar vermektedir; bundan son tahlilde zararı Çin ve dünya barışı, insanlık zarar görecektir.

Bu devran böyle gitmez!

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner!

Millet olarak maalesef bölgemizdeki Suriye ve Irak sorunlarını ve 15 Temmuz ihanet girişimini yaşarken Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Müslümanlarına yapılan zulümle ilgilenemedik. Yeterli bilgi sahibi olmadığımız gibi üzülerek ifade ediyorum nerede ise hiçbir şey yapmamışız.

Devletimiz diplomatik çalışmalar yürütürken sivil toplum kuruluşlarımız da yaşanılan vahşet ve soykırımı dünyaya anlatmalıdır.

Doğu Türkistan dünyaya kapalıdır.

Bir şekilde ülkesindeki zulümden kurtulabilen milyonlarca Uygur Müslüman Türk başka ülkelerde mülteci konumunda vatanına hasret olarak yaşamaktadırlar. Doğu Türkistan’da yaşayan yakınları ile görüşemediklerini ve haber alamadıklarını ifade etmektedirler.

Uygur Müslümanları öz yurtlarında özgür, mutlu ve huzurlu yaşamalılar.

Zulüm ile abat olunmaz, zulme rıza ise zulümdür diyerek yola çıktık.

Akit TV’de hazırlayıp sunduğum Vizyon programında Uygur Müslüman Türk Halkına yapılan zulme ve adeta bir milletin yok edilişine seyirci kalamazdım. Programda kamuoyunu bilgilendirmek istedim ve program sonrası bana ulaşan diğer zulüm hikayelerini dinledikten sonra karar verdim.

İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ömer Kul ile, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılarından Prof. Dr. İlyas Topsakal ve milli meselelerde duyarlı bazı şahsiyet ve vakıf yöneticileri ile görüşmeler yaptım. Onlarda da aynı hassasiyeti gördüm ve çalışmayı hamdolsun başlattım.

Halis Özdemir

Gazeteci, Yazar, TV Program Yapımcı ve Sunucusu

Doç. Dr. Ömer Kul

İsa Alptekin Vakfı Başkanı

Dr. Muhittin Canuygur

Doğu Türkistan Vakfı Başkanı

Hidayetullah Oğuzhan

Uluslararası Doğu Türkistan STK’ları Başkanı

Olarak Evrensel İnsan Hakları Sivil İnsiyatif çalışma grubunu oluşturduk ve deklarasyona son şeklini verdik.

BM GENEL KURULU,

BM EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİ,

BM ULUSLARARASI ADALET DİVANI,

BM İNSAN HAKLARI YÜKSEK KOMİSERLİĞİ,

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ BAŞKANLIKLARINA müracaat etmek üzere hazırladığımız deklarasyon dilekçemize siz değerli okurlarımdan imzalarınızı ve bu konuda bizi yalnız bırakmayacak akademisyen, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının imza desteği konusunda da gayretinizi, katkınızı bekliyorum.

Gerekli hassasiyet ve duyarlılığı göstereceğinize inancım tamdır.

Haksızlık karşısında susanlardan olmamak dileğimle.

İmzaya hazırladığımız deklarasyon ve destek LİNK adresi bilgilerinize

sunulmuştur.

Kaynak:Türkiyehaberajansı.com
Yazar:Halis Özdemir

Yazar
YORUMLAR
YORUM YAP
0 Yorum bulunmaktadır.